Beyin Gücü

Beyin ve Sanat – Sanatkârların Beyni Farklı mı Çalışıyor?

Beyin ve Sanat – Ülkemiz eğitiminde akademik başarıya verilen önem, sanat becerilerine verilen önemden çok çok fazladır. Aileler çocuklarına, iyi bir üniversite okuyabilmesi için, ilkokuldan itibaren akademik yatırım yapıyorlar; Fen ve Sosyal bilimlere yönelik dersler ve kurslar başta olmak üzere, gösterilen tüm çabalar, öğrenciyi geliri yüksek olan mesleklere yönlendirme üzerine kurgulanmıştır.

Sanat Karın Doyurur mu?

Toplumun büyük çoğunluğu, “Sanat” deyince şöyle düşünüyor:

“Sanat karın doyurmaz!”

Oysa psikomotor becerilere dayalı olan spor dallarından, mesela, “Futbol” inanılmaz para kazandırıyor. Oysa futbol gibi fiziksel aktivite dallarında ilerlemek “akademik” bir başarı gerektirmiyor.

Peki buna itiraz eden var mı? Yok! Neden? Çünkü futbol para kazandırabiliyor.

Demek ki amaç “para kazanmak” olmamalıdır.

Sanat da böyledir; belki bir tıp doktoru kadar para kazanamayabilirsiniz; ama sanat insan ruhunun dinginliğidir ve hatta akademik başarı için de önemli bir yere sahiptir.

Alaattin Yavaşça’yı bilir misiniz? Hem sanatçı, söz yazarı ve bestekâr olduğu gibi, iyi bir solistti de; yakınlarda vefat etti. Kendisi aynı zamanda bir tıp doktoruydu. Ülkemizde özellikle “müzik” sanatıyla ilgilenen tıp doktoru sayısı oldukça fazladır.

Fatih Sultan Mehmet gibi padişahların birçoğu iyi birer şairdiler.

Einstein iyi bir keman virtüözüydü.

Melik Duyar iyi bir piyano düşkünüdür.

Akademik hayatları başarı dolu olduğu kadar, sanat yönünden de başarılı olan insanlar neyin farkındaydılar biliyor musunuz? Gayet basit:

Beyin loplarımızdan biri olan “sağ lop” sanatsal aktivitelerin yönetim merkezini oluştururken, orta beynimiz yaratıcılığı harekete geçirmektedir. Bunlarla birlikte kullanılacak olan entelektüel lobumuz olan sol lopla birlikte hareket ettikten sonra başarılamayacak amaç yoktur.

Bu yazıyı kaçırmayın: Sanat Beyin Fonksiyonlarını ve Sağlığını Nasıl Değiştiriyor?

Sanat Nedir?

Beyin ve Sanat – Sanat, temelde sembolik ve soyut bilişle ilişkilendirilen benzersiz bir insan etkinliğidir.

Dünyanın her yerindeki insan toplumlarındaki uygulaması da dikkate alındığında, sanatın beyindeki yeri ile ilgili olarak şunlar söylenebilir: 

(1) Sanatsal uğraşlar, beyni, kendi içindeki yüz milyarlık nöron ağlarına bağlama yeteneğine sahiptir. 

(2) Sanatın gösterilmesi ve estetik algısı, dil gelişimini ve hiyerarşik sosyalleşmeyi ve sanatsal çeşitliliklere göre gruplaşmayı desteklemektedir. Sanat topluluklarının varlığı buna delildir. Bu da sanatı, çeşitli beyin bölgelerine bağladığı gibi, çok süreçli bir biliş olarak da anlamlandırır. 

Sanat Ne İçindir?

Beyin ve Sanat – Sanatçılar nadiren kendilerine ait, kimseye göstermedikleri özel eserler üretirler. Sanatın başkalarına sergilenmesi, nazarlara sunulması, sanatın temel bir özelliğidir. Çünkü her sanatkar, eserini hem kendi görmek ister, hem herkes görsün ister. Bunun için sergiler açar.

Dünya toplumlarında muazzam bir sanat çeşitliliği vardır. Bunların pek çoğu kültürle ilişkilidir. O halde sanatın kaynağı toplumsal kültürdür, diyebiliriz. Bu durumda sanatın toplum için olduğu tezi desteklenebilir. Ancak, hiçbir seyircisi olmasa bile bir resim tablosunun değeri sahibine aittir; bu durumda sanat, sanat içindir, diyebiliriz. Hatta bir Arap atasözünde şiir ve şair ilişkisi şu şekilde söylenir: “Şiirin anlamı, şairin beynindedir.”

Ancak her sanatkâr, sanatını hem kendi gözleriyle görmek ve hem de sosyal çevresine gösterip takdir edilmek ve övülmek ister. Sergi salonlarında gösterime giren sergiler (Resim, fotoğraf, keşif, icat, dans, heykel, tiyatro, şiir, müzik vb.) sanatkârın takdir edilme duygusuna bir hürmet ve saygıdır. Çoğu kez sergide bulunan hatıra defterine de sergi üzerinden sanatkârına duyduğumuz hissiyatımızı yazmaz mıyız?

Aynı mantığı evrensel kurguda büyük serginin Sanatkârı olan Yaratıcının, bu evren sergisini gözlemleyen, düşünen, gezen, tadan, koklayan, yiyen, içen ve takdir eden şuurlu varlıklar olarak biz insanlar da, bu serginin yüce Sanatkârına olan hayranlığımızı anlamlandırıyoruz.

Sanatçı ve izleyici arasında, yalnızca dilin sağlayamadığı bir şekilde temsil edilen bir iletişim sistemi vardır. O halde sanatın üçüncü boyutunu “Sanat, sanatkârını tanıtmak ve onunla iletişim kurma arzusunu uyandırmak içindir.” diyebiliriz.

Sanatın Uzun Tarihi 

Beyin ve Sanat – Her insan konuşur, düşünür ve yazar. Ancak herkesin dili kullanmasına rağmen, çok az sayıda yazılmış eser, yüzyılları aşarak günümüze kadar gelmiştir. Çok az sanatçının eseri beğeni uyandıran niteliklere sahip olarak sanat kompozisyonları oluşturmuştur.

Kompozisyonlar benzersiz bir anlayış içerdiğinden, nöroanatomik temellerde bir meydan okumaktır.

Antropolojik çalışmalar yapan bilim insanları, sanat pratiğinin başladığı ilk insanların zamanlarını, sanatın evrimini çeşitli kaynaklardan elde ettikleri ipuçları ve iç görüler ile anlamaya çalışmışlardır.

Homo Sapiens ve yakın atalar, ayrıca hayvanlarda eş seçme stratejileri gibi biyolojik motivasyon ve arkeoloji, antropoloji ve fosil kayıtları gibi çeşitli alanlar hakkında tartışmalar yapmışlardır. Sanatın arkasındaki temel biliş, sembolik ve soyut bilişle ilgilidir. Homo sapiens’teki biyolojik motivasyon teorisi ve beyin evrimi, sanatların ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur. Burada sanat, sanatçı ve izleyici arasındaki iletişim sisteminin bir biçimi olarak görülmektedir.

Sanat, Neden Yalnız İnsan Toplumlarında Vardır?

Beyin ve Sanat – Hayvanlarla insanlar bedensel temel işlevlerde aynı oldukları halde, beyin ürünleri bakımından farklıdırlar. Hayvanlar, türüne göre ürettiği bir eserde, herhangi bir eğitimi olmadığı halde muazzam bir sanat eseri ortaya çıkarabilmektedir. Mesela, her sabah kahvaltıda yediğimiz içtiğimiz hayvansal gıdalar; süt ve yumurta şaheserdir. Ancak ne yazık ki, o hayvan bu sanatın bilincinde değildir. Şükür ki farkında değiller; farkında olsaydı ürettiği sanat eseri biz insanoğluna pahalıya patlayabilirdi. Oysa insan, sanatı öğreniyor, sanatın sembolizmini anlayabiliyor ve ondan aldığı zevkin ilişkiler ağını rahatlıkla seçebiliyor.

Beyin Bölgeleri ve Sanat

Beyin ve Sanat – Beyin bölgelerinin sanatla ilişkisi üzerine yayınlanmış en önemli makalelerden biri  “Art and Brain: Insights from Neuropsychology, Biology and Evolution” başlığıyla Dahlia W Zaidel tarafından J. Anat’da yayınlanan makaledir. Kaynak

Makaleye göre, nöropsikoloji ve nörolojide, beyin yapıları ve işlevleri arasındaki ilişki, geleneksel olarak, bölgesel beyin bölgelerinde yaşanmış hasarın davranışsal etkileri üzerinden çıkarılmaktadır. Hasarın ardından yerleşik sanatçılarda sanatsal üretim varsa, değişiklikler büyük ilgi görüyor; çünkü sanatı sinir bölgelerine bağlamak için güçlü bir temel sağlamış oluyorlar.

Bu nedenle arayış, beceri, teknik, stil, yetenek ve yaratıcılık gibi genel kategorilerin beyin hasarına paralel olarak, belirli sanatsal bileşenlerin bozulmasını göstermektedir.

Dilin sabit anlamlı birimlerinin (kelimelerin) aksine, fırça darbeleri gibi sanat birimlerinin kullanıldığı bağlam dışında hiçbir anlamı yoktur. Sanatçılarda beyin hasarını takiben sanatla ilgili değişikliklerin olmaması, hem işlevsel temsilde, hem de çok bölgeli işlemede bir fazlalık anlamına gelecektir.

Dahlia W Zaidel  makalesine göre, tarihsel olarak, 1948’de nörolog Théophile Alajouanine, üç sanatçıda beyin hasarının sonuçlarının bir açıklamasına ayrılmış ilk nörolojik makaleyi yayınladı ki; bu, resim, müzik ve yazıyı kapsıyordu.

Sol yarımküresi (lop) hasarlı olan sanatçıların, yani yazarların (dil, esas olarak sol lopta uzmanlaşmıştır) aksine, sağ beyni hasarlı bile olsa müzisyen ve ressamların üretkenliği devam etti.

Sanatçıların, örnek olay incelemelerine göre, hasarın yanallığı veya nedeni ne olursa olsun, resim, çizim veya heykeltıraşlıktaki sanatsal becerilerin büyük ölçüde korunduğunu göstermektedir.

Tek taraflı hasarlı (tipik olarak inme veya tümör nedeniyle) demans olmayan vakalarda yetenek ve yaratıcılık değişmez.

Nörodejeneratif hasarın yoğun olduğu demans hastalıklarından muzdarib sanatçılarda bile, beceriler, bilişsel işlevler ciddi eksiklikler geçirdikten sonra bile, yıllarca hastalıkta ısrar ediyor gibi görünmektedir. Bununla birlikte, hastalığın sonlarına doğru sanat üretmeyi bırakırlar, çünkü büyük ölçüde beyindeki geniş ve yaygın nöronal bağlantı kaybolur.

Renkler ve Görsel İşleme

Beyin ve Sanat – Renklerin görsel sanatta kritik olmasa da önemli bir rolü vardır. Üretken sanatçılarda, göz kusurlarından kaynaklanan görsel duyusal eksiklikler, renklerin seçimini zorlaştırır.

Renk körlüğü olan görsel sanatçılar, yine de sanat üretmeye engel olabilecek renk eksikliklerinden etkilenmezler. Renk bilgisi ve renk anlamı, “medial alt oksipital” ve “temporal” lobları çaprazlayan “lingual girus” ile bağlantılıdır. Bu, nesne hakkında kimlik, şekil ve fayda dahil olmak üzere birçok başka özelliğin bilinmesini içeren nesne bilgisinden ayrıdır.

Gözde, nesneleri gün ışığında veya yapay ışıkta görüntülemek ve renkleri görmek için kritik olan koniler olarak bilinen retinadaki özel nöronlardır. Normal şartlar altında sanatçılar tarafından seçilen renklerin, hem gözün fizyolojik durumu hem de beyindeki renk uzmanlığı bölgeleri tarafından belirlenir. Ancak bu, sanatta renkler için özel yetenek sorusunu hala cevapsız bırakıyor.

Sanatın Biyolojik Temeli

Beyin ve Sanat – Dahlia W Zaidel  makalesine göre, Charles Darwin, hayvanların doğal süslerinin (örneğin, renkli tüyler) ve diğer hayvan teşhir biçimlerinin, özellikle cinsel çekim araçlarını (üreme göz önünde bulundurularak) teşvik eden evrimsel güçlerin bir ürünü olduğunu öne sürüyordu.

Doğada, eş çekme stratejileri, özellikle sağlık, genetik kalite ve doğurganlık ile ilgili olarak kişinin çoklu donanımlarını sergilemeyi içeren baskın bir motivasyon gücüdür.

Tüylerin, kürklerin, akciğer kapasitesinin ve fiziksel akrobasilerin sergilenmesi, bir eşi çekmek için tasarlanmış her türlü reklamdır. Klasik örnek tavus kuşunun kuyruğudur. Bu kuyruğun; yırtıcılardan kaçmak veya uçmak için etkin bir şekilde kullanılamayacağı açıktır. Yine de çeşitli uygunluk niteliklerinin (ve muhtemelen güzelliğin) reklamını yapmak için bir araç olarak hizmet eder.

Hem hayvanlarda hem de insanlarda eş seçim stratejileri, tüm yetenekleri ve sınırlamaları ile organizmanın beynini yansıtır. Sanattan çıkarsama, sergilemenin sanatçının zekasını, bilişini, fiziksel gücünü, becerisini, yaratıcılığını ve yeteneğini işaret etmesidir.

Cazibe: Hormonlar – Oksitosin

Beyin ve Sanat – Makaleye göre, hormonlar, eş seçim sürecinde kritik bir rol oynar. Hipotalamus, hormonların üretilmesi ve seviyelerinin düzenlenmesi için ana nöroanatomik bölgedir.

Flört sinyalleri, hormonal salgı tarafından tetiklenir ve kendi davranışsal repertuarı hormonlar tarafından uyarılan ve değiştirilen potansiyel eşler veya rakipler olsun, gözlemciler tarafından algılanır.

Sanatçılar, kompozisyonlarına dikkat çekmek için çok sayıda teknik kullanırlar ve sanata verilen dikkatin derecesi, izleyicideki hormonal seviyelere bağlı olabilir. Görsel sanatlarda örneğin boyut, renk, içerik, sembolik mesaj, malzeme ve bağlam dikkat çekici tekniklerden sadece birkaçıdır.

Bu bağlamda dikkate alınması gereken bir hormon oksitosindir. Oksitosin, bağlanmayı, diğerine yaklaşmayı, güveni ve olumlu sosyal davranışı teşvik eden olarak tanımlanan bir hormondur (ve bir nörotransmiterdir). Hipotalamusta üretilir ve hipofiz bezi tarafından vasküler sisteme salgılanır.

İnsanlar üzerinde yapılan ampirik araştırmalarda, oksitosin seviyelerini manipüle etmenin, finansal bir oyun oynayan erkeklerin güven seviyelerini değiştirdiği gösterilmiştir.

Cazibe: Sanatın Estetiği

Beyin ve Sanat – Henüz deşifre edilmemiş şekillerde (bilimsel, felsefi veya başka bir şekilde), sanat ve estetikteki sembolizm iç içe geçmiş görünüyor. Fizyolojik olarak, deneyimsel zevk, artan dopamin ve çeşitli nöropeptit seviyeleriyle bağlantılıdır. Ancak sanat bağlamındaki artışı neyin tetiklediği bilinmiyor.

Estetiğin Sanattaki Rolü

Bu şu şekilde değerlendirilebilir:

Bir sanat eserinin sembolik içeriği, estetik duruşuyla izleyicinin dikkatini çeker. 

İkincisi, estetik, sanatçı tarafından kompozisyona kasıtlı olarak ‘yerleştirilmez’; daha ziyade izleyicinin zihninde damıtılarak ortaya çıkan bir ‘estetik’ özelliği yansıtır.

Başka bir deyişle, estetik içeriklerin ipuçları, izleyicinin zihni tarafından çıkarılır.

Sanatçının zihninin izleyicinin zihniyle ne ölçüde meşgul olduğu (iletişim kurduğu) eserdeki estetik miktarıyla ölçülür. Sözde çirkin eserler bile dikkat çeker ve estetikle ilgili tepkileri ortaya çıkarır. İğrenç bir konu gösterilebilir, ancak izleyiciler çalışmayı son derece güzel olarak görebilir.

Sanatsal teşhirin çekiciliği ile ister yüz, ister tarihi olay, doğa manzarası, yenilik, ister salt fikirler veya kavramlar, renk kombinasyonları vb. olsun, sanatsal mesajın tefekkür edilmesi gelir. Sanatsal içerik kültürler arasında değişir.

Estetik ve Zevk: Bazı Sinirsel Temeller

Estetik, zevkle ilgili tepkilerin sürekliliği ile ilişkilidir; bunların motivasyonel sinir sistemleriyle ilişkili olması muhtemeldir.

Sanat ve Dil

Beyin ve Sanat – Sanat ve dilin ayrı beyin yollarına dayandığını varsaymak için nedenler çeşitli şekillerde çıkarılabilir.

Birincisi, sol lop hasarının ardından afazili (Afazi, beyindeki konuşma merkezlerinde meydana gelen bir hasar sonucunda konuşma, konuşulanı anlama, adlandırma, tekrarlama, okuma veya yazma gibi becerilerin kısmen ya da tamamen kaybıdır.) sanatçılar, hasar öncesi yaratımlarının özünden ödün vermeden sanat üretmeye devam ediyor; sembolik düşünce kaybolmaz. (Benzer şekilde, sağ lob hasarı olan sanatçılar, hasar öncesi sanatsal yeteneklerini kaybetmezler.)

İkincisi, dil, ağırlıklı olarak sol lopta yüksek düzeyde uzmanlaşmış nöronal bölgelere ve devrelere bağlıdır. Çıktısı, yani konuşma, anlama ile sıkı bir şekilde tanımlanır Bu da yazma ve okumadır. Buna karşılık, sanatın iletişim gücü sonsuzdur, biçim ve ifade bakımından geniş bir yelpazeye yayılan birleştirici güçleri genellikle belirsizdir.

Üçüncüsü, pratikte herkes iletişim kurmak için dili konuşup kullanabilse de, sadece birkaçı sanat üretmek ve sergilemek için gerekli olan sanatla ilgili zekaya sahiptir. Özetle, insanlar tarafından kullanılan tüm iletişim sistemlerinin aynı sinirsel temelleri paylaşması gerekmez.

Yukarıda anlatılanlar ışığında, sanatın insan zihninin dilden daha “yüksek” bir temsili olduğu tartışılabilir.

Sonuç: Eldeki verilerle, beyin/sanat ilişkisini tek bir beyin bölgesi veya beyin lopları açıklayamaz. 

Buna karşılık, sol lopta dil lokalizasyonunu tespit etmek mümkün olmuştur. Bu, kısmen, sanatın, dilden farklı olarak, tek tanımlanabilir birimlerin formulasyona uygun olmadığı karmaşık bir sistem olmasından kaynaklanmaktadır.

Bununla birlikte, beyin hasarı olan sanatçılardan elde edilen mevcut kanıtların gözden geçirilmesi, sanatsal yeteneğin, becerinin ve yaratıcılığın geniş beyin alanları tarafından desteklendiğini göstermektedir.

İnsan beyni, her zaman takdir edeceği sanata ve Bir Sanatkara muhtaçtır.

Başa dön tuşu