Bir gün insanlığın Ay’a ayak basacağı söylenseydi, bundan sadece iki yüzyıl önce yaşayan biri buna inanır mıydı? Ya da elimizdeki küçük telefonların bir gün milyonlarca kitaplık bilgiyi taşıyacağını, dünyanın öbür ucuyla anında görüntülü konuşmayı mümkün kılacağını hayal edebilir miydi? 1980’lerin sonunda Mega Hafıza’nın kurucusu Dünya Hafıza Şampiyonu Melik Duyar’ın gösterileriyle kitlelere anlattığı hafızanın kullanılabilirliği ve kullandıkça geliştiği konularını bugün beyni etkin kullanma, hafızayı etkin kullanma ve diğer beyin ve bilim temelli sosyal girişimciliği normal karşılamazdık. Aslında bugün bize sıradan gelen bu girişimlerin ve teknolojilerin çoğu, bir zamanlar yalnızca bilim-kurgu (science fiction) eserlerinin sayfalarında ya da beyazperdede hayal edilen fikirlerden doğdu. Bilim-kurgu, yalnızca bir edebiyat türü değil; bilimsel merakın, teknolojik gelişmenin ve felsefi sorgulamanın kesişim noktasında duran güçlü bir entelektüel alandır.
Bilim-Kurgu Nedir?
Bilim-kurgu, bilimin ve teknolojinin olası etkilerini hayal gücüyle harmanlayarak geleceğe, alternatif dünyalara veya bilinmeyen boyutlara dair senaryolar üreten bir türdür. Herbert George Wells ve Jules Verne, bu türün kurucuları arasında sayılır. Verne’in Aya Yolculuk (1865) romanında anlattığı top mermisiyle uzaya fırlatılan kapsül, 20. yüzyılda gerçekleşecek uzay yolculuklarının habercisiydi. Wells’in Zaman Makinesi (1895) ise zaman yolculuğu fikrini insanlık hafızasına kazıdı.
Bilim-Kurgu ve Gerçek Bilim İlişkisine Örnekler
Bugün kullanılan birçok teknoloji, bir zamanlar bilim-kurgu eserlerinde hayal edilmişti. Bilim-kurgu, hayal ile gerçek arasında köprü kurarak birçok teknolojik yeniliğin öncüsü olmuştur. Bir zamanlar “imkânsız” görülen pek çok fikir, bilim-kurgu eserlerinde işlendiği için bilim insanlarının zihinlerinde filizlenmiştir.
İşte örnekler:
Uydu teknolojisi: Arthur C. Clarke, 1945’te yazdığı makalede iletişim uydularını öngörmüş, 1960’larda ilk uyduların fırlatılmasıyla bu öngörü gerçeğe dönüşmüştür. Bugün GPS, internet ve televizyon yayıncılığı bu fikrin üzerine inşa edilmiştir.
Tablet ve akıllı telefonlar: Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey (1968) filminde mürettebatın kullandığı “haber ekranları”, Apple’ın iPad’ine ilham vermiştir. Benzer şekilde Star Trek dizisindeki “tricorder” cihazı, günümüzde taşınabilir sağlık cihazlarının öncüsüdür.
Robotlar ve yapay zekâ: Isaac Asimov’un Ben, Robot kitabındaki “Üç Robot Yasası”, bugün yapay zekâ etiği üzerine çalışan araştırmacıların tartışmalarına yön veren bir çerçevedir.
Siberuzay ve internet: William Gibson’ın Neuromancer (1984) romanında geliştirdiği “cyberspace” kavramı, daha internet yaygınlaşmadan önce dijital dünyanın zihinsel modelini çizmişti. Bugün sanal gerçeklik ve metaverse projeleri bu vizyonun izinden gitmektedir.
Biyonik ve yapay organlar: RoboCop (1987) ya da The Six Million Dollar Man gibi eserlerde işlenen biyonik insan fikri, bugün protez teknolojileri ve nöroprotez araştırmalarında karşılığını bulmaktadır.
Genetik mühendislik: Michael Crichton’un Jurassic Park (1990) romanı, DNA teknolojisi üzerine kurulu bir hikâye anlatırken, bugün CRISPR-Cas9 gen düzenleme teknolojisinin biyoteknoloji alanında devrim yarattığını görüyoruz.
Bunların yanında, lazer silahları (Star Wars), sürücüsüz araçlar (Minority Report), hologram teknolojileri (Star Trek) ve hatta 3D yazıcılar (Star Trek’teki replicator cihazı) bilim-kurgu eserlerinden çıkıp gerçek hayata geçen örneklerdir.
Özetle, bilim-kurgu yalnızca bir “kurgu” değil, aynı zamanda bilimin sınırlarını zorlayan bir zihinsel laboratuvar işlevi görmüştür. Bugün bilimsel makalelerde geçen birçok kavramın kökeninde, onlarca yıl önce yazılmış bir bilim-kurgu romanının veya film sahnesinin izini görmek mümkündür.
Bilim-Kurgunun Toplumsal ve Felsefi Boyutu
Bilim-kurgu yalnızca teknolojiyi değil, insanlığın etik ve toplumsal yönünü de sorgular. George Orwell’in 1984 (1949) eseri, gözetim toplumunun karanlık yüzünü anlatırken bugün “büyük veri” çağında ne kadar güncel olduğunu kanıtlıyor. Philip K. Dick’in Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? (1968) adlı romanı, Blade Runner filmine ilham vererek “insan” kavramının sınırlarını tartışmaya açtı. Günümüzde yapay zekâ ve biyoteknoloji alanındaki gelişmeler, bu soruların ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.
Bilim-Kurgu ve Bugünün Bilimi
NASA’nın Mars projeleri, SpaceX’in yeniden kullanılabilir roketleri, genetik mühendislikte CRISPR teknolojisi ya da sanal gerçeklik cihazları… Bunların her biri bir zamanlar bilim-kurgu senaryosu olarak görülüyordu. Bugün ise bilimsel araştırmaların merkezinde yer alıyorlar. Bilim insanları, bilim-kurgu eserlerinde ortaya atılan fikirlerden esinlenerek yeni projeler geliştirdiklerini açıkça ifade ediyor.
Sonuç: Bundan Sonrası…
Bilim-kurgu, insanlığa yalnızca “gelecek” hakkında hikâyeler anlatmaz; aynı zamanda geleceği inşa etmenin zihinsel provasını yaptırır. Bundan sonrası, belki yıldızlararası yolculuklar, yapay zekânın toplumsal düzeni şekillendirmesi, belki de ölümsüzlük teknolojilerinin sorgulanması olacak. Ancak kesin olan bir şey var: Bilim-kurgu, hayal gücü ile bilimi buluşturarak insanlığın ufkunu genişletmeye devam edecek.
Kaynaklar
Clarke, A. C. (1945). Extra-Terrestrial Relays. Wireless World.
Asimov, I. (1950). I, Robot. Gnome Press.
Orwell, G. (1949). Nineteen Eighty-Four. Secker & Warburg.
Verne, J. (1865). De la Terre à la Lune.
Dick, P. K. (1968). Do Androids Dream of Electric Sheep?. Doubleday.