Yaratıcı Düşünme

Okuldaki Eğitim İnovatif Düşünmeyi Öldürüyor

İnovatif Düşünme – “Bilimsel Yöntemler  Kalıbından Sıkıldım” diyen Bir Öğrencinin Hikayesi

Bu hikaye ‘The Times’ın basılı arşivindeki bir makalenin Türkçe elektronik halidir. Yazı ‘The Times’ın  8 Mart 1964 tarihli New York baskısının 56. Sayfasında yayınlanmıştır. Hikaye okullarda öğrencilerin kalıplara sokularak yaratıcı ve inovatif düşünme becerilerinin nasıl kısıtlandığını açık bir şekilde gözler önüne sermesi açısından önemlidir.

Washington Üniversitesi’nden Dr. Alexander Calandra bu konuyu Current Science’ın (Güncel Bilim) öğretmenler için yayınlanan baskısında – izah edilen konunun yapısının gösterilmesi” yerine “nasıl düşünmeleri gerektiğini öğretmeye çalışan üniversite eğitmenlerinden bıkmış” olan bir fizik öğrencisinin başından geçen bir hikaye şeklinde – yayınlamıştır. Kısa bir ifadeyle hikaye, eğitim sisteminin ve eğitimcilerin öğrencilerin inovatif düşünme becerilerini nasıl kısıtladıklarını anlatmaktadır.

Calandra’nın anlattığı hikayeye göre, bu öğrenciye fizik sınavında sorulan bir soruya verdiği cevap için sıfır verilmişti. Hikayeye göre ortaya çıkan ihtilafın çözülmesi için Dr. Alexander Calandra hakem olarak seçilmişti.

Soru şu şekildeydi: “Uzun bir binanın yüksekliğini bir barometre yardımıyla nasıl bulursunuz?”

Öğrenci cevabını “Barometreyi binanın üstüne götürürüm, ona uzun bir ip bağlarım, barometreyi iple aşağı sarkıtırım ve barometrenin yere değdiği anda ipi işaretlerim. Sonra ipi yukarı çekip, işaretlenmiş yere kadar olan uzunluğunu ölçerim. Bu değer binanın yüksekliğidir.” şeklinde vermişti. Tabi aldığı not sıfır olmuştu.

Öğretmenin beklediği cevap bu değildi ve doğal olarak öğrencinin bu çözümünden memnun olmamıştı, ama cevap da kesinlikle yanlış değildi. Bir hakem eşliğinde öğrenciye başka bir hak daha vermeye karar verildi. Ancak bu kez ihtilaf çıkmaması için öğrenciden cevabında fizik konularıyla ilgili bilgisini kullanması istendi.

Öğrenci bu kez cevabını vermeden önce, aklına gelen alternatif cevapların arasından en iyisi olduğunu düşündüğünü söyleyerek şu yanıtı verdi:

“Barometreyi binanın üstüne götürürüm. Çatının kenarından sarkarak barometreyi aşağıya bırakırım. Barometrenin tam yere vurduğu zamanı ölçerim. Daha sonra, S = ½ g.t2 formülünü kullanarak, binanın yüksekliğini hesaplarım.”

(Burada “S” barometrenin yere düşme mesafesi, “g” barometrenin yerçekimi ivmesi ve “t” düşme zamanıdır).

Cevap hala sınav sorusunun ruhunu ifade etmemişti. Cevapta barometrenin fizik konularıyla ilgili bilgisi kullanılmamıştı. Ama cevap fizik bilgisini içeriyordu.  Bu cevap karşısında öğrenciye tam puana yakın bir puan verildi.

Ancak Dr. Alexander Calandra öğrenciye, aklına geldiğini söylediği, diğer cevapların da ne olduğunu sormadan edemedi. Bu soruya öğrenci şu şekilde cevap verdi:

“Barometreyi güneşli bir günde dışarı çıkartırım. Barometreyi dik tutarak yüksekliğini ve gölgesinin uzunluğunu ölçerim. Daha sonra benzer konumda binanın gölgesinin uzunluğunu ölçerim. Daha sonra barometrenin yüksekliği ile gölgesi arasındaki basit oranı kullanarak binanın yüksekliğini hesaplarım.”

Öğrenci üçüncü bir alternatif cevapla devam etti:

“Daha basit olarak, önce barometrenin yüksekliğini ölçerim. Sonra merdivenlerle binanın üzerine çıkarken duvar boyunca barometrenin yüksekliğini defalarca işaretlerim ve işaret sayısı ile barometrenin yüksekliğini çarparım”

Öğrencinin dördüncü alternatif cevabı ise Calandra’yı iyice şaşırtmıştı. Bu cevap öğrencinin fizik bilgisinin çok üst seviyede olduğunu gösteriyordu:

“Aklıma gelen diğer bir cevap da şu: Küçük bir ipe bağladığım barometreyi önce yerde, sonra da çatıda sallar, ipin uzunluğu ve sallanma periyodları arasındaki farklarla Newton’un ‘g’ katsayısını hesaplarım. İki ‘g’ katsayısı arasındaki farktan binanın yüksekliğini hesaplayabileceğim oranı bulurum.”

Ve öğrenci şaşırtıcı bir şekilde şöyle devam etti:

“Beni fizik bilgisini kullanma veya hesap yapma şartıyla sınırlamasaydınız, barometreyi bodrum katına götürür ve bina kapıcının kapısını çalardım. Kendisine elimdeki barometreyi göstererek, çok değerli bir barometreye sahip olduğumu ve bana binanın yüksekliğini söylerse bu barometreyi ona vereceğimi söylerdim.”

Calandra çok etkilenmişti ve öğrenciye sordu “ Peki, öğretmeninin senden beklediği cevabı da biliyor musun?” Öğrenci alaylı bakışlarla cevap verdi “Evet, çatıda ve yerde hava basıncını ölçerek aradaki farktan binanın yüksekliğini hesaplamamızı yazmamızı bekliyordu”

Calandra merakla şu soruyu sordu, “Peki madem istenilen cevabı biliyordun, neden yazmadın?“

Öğrenci omuzlarını silkti ve “ Çünkü düşüncelerimin belli kalıplar içinde ölçülmesinden bıktım” dedi.

OKUL SİSTEMİ VE İNOVATİF DÜŞÜNME ÇELİŞKİSİ

Evet, çoğu öğrenci okul sistemi içinde düşüncelerinin belli kalıplar içinde ölçülmesinden sıkılıyor, ama hikayenin kahramanı öğrenci gibi bunu açıkça söyleyemiyor.

Öğrenme ile yaratıcı ve inovatif düşünme arasındaki fark şudur: Öğrenme daha çok beyinde kalıplar kurulması üzerine inşa edilirken, keşfedici düşünme bakış açısını değiştirme ve kalıpların dışına çıkabilme becerisidir. İşte bu nedenle örgün eğitim öğrencilerin yaratıcı ve inovatif düşünme becerilerini öldürmektedir. Bu sonu engellemek için için kişinin kendisinin yaratıcı düşünme becerilerini geliştirmeye özen göstermesi gerekmektedir. Yaratıcı düşünme becerilerinizi geliştirmek için aşağıda linki verilen bültene üye olmanızı ve ayrıca “MEGA İNOVASYON – ASİT Yaratıcı Düşünme Teknikleri” eğitimini incelemenizi tavsiye ediyorum.

ÜCRETSİZ – YARATICI DÜŞÜNME BÜLTENİ

Ücretsiz Yaratıcı Düşünme & İnovasyon Bülteni

Melik DUYAR

www.MrMemory.com
Başa dön tuşu